Sosyal Medya

Makale

“Kürt sorunu”nun tek çözüm yolu, İslâm’dır; ötesi hüsrandır! (2)

Daha önceki bir yazımda “çözüm süreci”yle ilgili ÅŸunları yazmıştım:
“'Çözüm süreci', tarihî bir adım. Kürt meselesi'nin hâl yoluna konulması, çarpan etkisi yapacak: Türkiye'nin iç istikrarı, sosyal güvenliÄŸi ve emniyeti teminat altına alınacak. Böylelikle Türkiye'yi dışarıdan kaşıyanların, karıştırmaya çalışanların ellerindeki en büyük koz ellerinden alınacak: Hortlatılması muhtemel 'Alevî sorunu'nun hortlatılması da zorlaÅŸacak... Özetle, Türkiye'nin önü açılacak... Türkiye, önünü daha iyi görmeye baÅŸlayacak, geleceÄŸe doÄŸru daha emin adımlarla yol alacak...”
Bu beklentilerden sonra da “ancak bütün bunların gerçeÄŸe dönüÅŸebilmesi, büyük hataların yapılmamasına baÄŸlı”, ÅŸeklinde bir uyarıda bulunmuÅŸtum.
Ä°SLÂMÎ ÇEVRELER MUHATAP ALINMADAN OLMAZ!
Åžu an “süreç” durdu. Türkiye, 7 Haziran seçimlerinden sonra kendisini yeniden kaosun, çatışmanın eÅŸiÄŸinde buldu: Akıl tutuldu. Vicdan sustu. Terör konuÅŸmaya, her gün ÅŸehit haberleri gelmeye ve analar gözyaşı dökmeye baÅŸladı.
Peki, nerede hata yapıldı? Terör, neden yeniden hortladı?
En büyük hata, bu sürecin, hem temsil kabiliyeti sıfır liberallerle “götürülmesi” hem de daha da önemlisi de, bu süreçle, yalnızca HDPPK'nın muhatap alınması, HÜDAPAR baÅŸta olmak üzere Ä°slâmî cemaatlerin, STK'ların, kanaat önderlerinin, âlimlerin ve medreselerin yani bölgenin gerçek sosyo-kültürel aktörlerinin, gerçek dip dalgası'nın dikkate alınmaması.
SEKÜLER ÇÖZÜMLER, TÜRKÄ°YE'NÄ°N TEMELLERÄ°NÄ° DÄ°NAMÄ°TLER!
Çözüm sürecinde yapılan en büyük yanlışlık, bizzat Kürt meselesi'ni doÄŸuran seküler yollarla çözmeye kalkışmak. Burada, önümüzdeki süreçte patlak verecek büyük bir tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyorum.
Meselenin püf noktası burası. Ama öylesine bir zihin körlüÄŸü yaÅŸanıyor ki ülkede, bu sorunu kışkırtan, büyüten ve kontrolden çıkaran yollarla çözmeye kalkmakla, kendi ayağımıza kurÅŸun sıktığımızı bile göremiyoruz: Bu da bizim komediye dönüÅŸen trajedimiz!
Oysa yakıcı gerçek ÅŸu: Seküler öneriler, son tahlilde, Kürt meselesi'ni kalıcı olarak çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz hâle getirir: Zaten Kürt meselesi'nin patlak vermesinin en temel nedeni, etnik kimlikleri kışkırtan ve kutsayan, bu toplumun yegâne ortak paydası ve sigortası Ä°slâmî kimliÄŸi aşındıran ve yoksayan bizzat sekülerizmin kendisidir.
SEKÜLERÄ°ZM, BÖLÜCÜ VE PARÇALAYICIDIR
Seküler çözüm önerileri, Kürt meselesi'ni dinamitledi, iyice içinden çıkılmaz hâle getirdi; Ä°slâm kardeÅŸliÄŸi fikrini bitirdi; toplumu ayakta tutan, birbirine baÄŸlayan, kardeÅŸ kılan bütün ortak noktaları / Ä°slâmî duyarlıkları yok etti. Ülkeyi, kaosun, ayrışmanın ve çatışmanın eÅŸiÄŸine sürükledi.
Seküler öneriler, etnik kimliÄŸi Ä°slâmî kimliÄŸin önüne geçirir ve 30'dan fazla etnik kimliÄŸin olduÄŸu, “imparatorluk” bakiyesi bu toplumu BalkanlaÅŸtıracak, paramparça edecek bir dinamit koyar toplumun temeline.
Benim anlayamadığım ÅŸey ÅŸu: Onlarca farklı etnik, din, kültür temeline sahip toplulukları en az beÅŸ asır barış içinde birarada yaÅŸatabilmiÅŸ muazzam bir medeniyet tecrübesi geliÅŸtirmiÅŸ dünyanın tek coÄŸrafyası burası. Tarihin tanık olduÄŸu, herkese hayat hakkı tanıyan, Batı küreselleÅŸmesinin aksine hiç kimsenin kültürünü eritmeyen, tektipleÅŸtirici ve düzleÅŸtirici bir küreselleÅŸme tecrübesi üretmeyen aşılamamış ve anlaşılamamış muazzez bir küreselleÅŸme modeli bu.
Åžu yakıcı gerçeÄŸi kavrayabilecek entelektüel bir çapa henüz ulaÅŸamadı bu ülkenin entelijansiyası: Sekülerizm, sanıldığının aksine, baÅŸkalarına hayat hakkı tanımaz. Herkesi kendisine benzetmeye çalışır.
Parlak düÅŸünürlerden Vattimo'nun enfes tespitiyle, modern / seküler düÅŸünce, “zayıf düÅŸünce”ye dayanır: “Zayıf düÅŸünce”, narsisttir, kendisine tapar; sadece kendini dayatır, baÅŸkalarını önce asimile etmeye / eritmeye, kendine benzetmeye; sonra da asimile olmaya direnenleri elimine etmeye / yok etmeye çalışır.
Grek tecrübesinden Roma, Avrupa ve Amerikan tecrübelerine kadar bütün pagan Batı uygarlığı, bu iki stratejiyi eksene alarak baÅŸka kültürler ve medeniyetlerle zorbalığa, dayatmaya ve yoketmeye dayalı “primitif” bir hâkimiyet kurma biçimi üretmiÅŸtir.
Ä°SLÂM, KUCAKLAYICIDIR
Oysa Osmanlı'nın dayandığı Ä°slâm inanç ve düÅŸüncesine göre, hepimiz Âdem Aleyhisselâm'ın çocuklarıyız ve Allah, insanları, birbirleriyle tanış ve kardeÅŸ olsunlar diye farklı kabileler, kavimler ve inançlara mensup olarak yaratmıştır.
O yüzden Ä°slâm, toplumları, ait oldukları ırka göre deÄŸil, sahip oldukları inançlara göre ayırır/tanır. Dolayısıyla “Ä°slâm yurdu''nda herkese hayat hakkı tanıyan “Selâm Yurdu” inÅŸa eder.
Ä°ÅŸte Türkiye, böylesine muazzam ve herkesi kucaklayan bir medeniyet tecrübesine sahip bir ülke.
Ortada böyle bir tecrübe varken, bu kucaklayıcı tecrübeyi yoksayıp, etnik kimlikleri kışkırtıcı, bölücü ve ayrıştırıcı seküler önerileri izlerse, kendi ayağına kurÅŸun sıkmış olur; uzun vadede tam bir çıkmaz sokaÄŸa saplanıp kalır ve bunun faturası sadece bu topluma deÄŸil, bölgemize de sanıldığından pahalıya patlar!
Aklımızı başımıza devÅŸirelim ve bu ülkede -ve bölgede- ırk, etnisite, meÅŸrep vesaire sınırlarını aÅŸacak bir medeniyet fikrini yeÅŸertecek Ä°slâm kardeÅŸliÄŸinin yeniden nasıl tesis edilebileceÄŸi meselesi üzerinde kafa patlatalım artık.
Aksi takdirde, etnik kimlikleri tetikleyen, ortak Ä°slâmî dayanakları dinamitleyen seküler yöntemlerin ülkemizi de, bölgemizi de paramparça etmesi ve leÅŸ kargalarına yem etmesi önlenemez!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.